24 Ocak 2016 Pazar

Mutlu göbüşler mutlu bebekler

Yeni tecrübelerim gösteriyor ki mutlu, sağlıklı bir bebek olmanın önemli gereklerinden biri de metabolizması iyi çalışan, günde en az bir kere tuvaletini yapan bir bebek olmak. Hani şimdi markasını hatırlamadığım bir reklamda diyorlar ya, göbüşleri rahat bebekler, mutlu bebekler diye..İşte o öyle doğru ki. Zaten bağırsaklarımız ikinci beynimiz, eğer orada bir problem varsa herşeyde problem oluyor. Özellikle gelişme çağındaki bebek ve çocukların hem fiziksel hem de sosyal, ruhsal gelişimi bağırsak hareketlerinin yavaşlaması veya düzensizleşmesi ile direk olumsuz etkileniyor. Yani ikincil beyin kişinin edebiyat felsefe gibi konularda gelişimine etkide bulunmuyor ama stres ve mutluluk gibi durumlara etkisi büyük.

Beren de ben hiç bağırsak problemi yaşamadım, zaten aşırı gazlı bir çocuk değildi ve her gün düzenli olarak kakasını yapardı, 5 yaşına yaklaştı hala da öyle. Ama Derin öyle değil, sebebini tam olarak anlayamadığımız bir şekilde tuvaletini tutuyor ve günlerce yapmıyordu. İlk başlarda sadece anne sütü aldığı için çok zorlanmıyordu, biz de çok önemsemedik. Çünkü anne sütü alan bebeklerin 8 güne kadar kaka yapmamaları normal demişti doktorumuz.

4 aylık olana kadar düzenli olan bağırsak hareketleri dediğim gibi 8-10 güne kadar beklemeye başladı. 6.aydan sonra ek gıdaya başlamakla birlikte tuvalet yapmak sorun olmaya başladı. Derin 6,5 aylıkken on günlük beklemenin ardından kaka yapmaya çalışırken çok zorlandı. Makattan kan gelecek kadar ağlaya ağlaya yaptı kakasını, zaten ondan sonra biraz psikolojik biraz da bağırsak yavaşlığından kaka yapmak hep bir problem oldu Derin için. Tabi benim için de.

Ama doktorumuz İzlem Hanım'ın önerdiği bir prebiyotik lifi sayesinde tüm bu dertlerden 20 gün içerisinde kurtulduk. Ben İzlem Hanım'a çok güveniyor olsam da araştırma yapmadan, yorumları okumadan hemen bir şey vermekten çekiniyorum. Ben de araştırdım, soruşturdum ve aynen doktorun da dediği gibi bağırsaklarda hiç bir tembellik yapmayan aksine çalışma düzeninin oturmasını sağlayan, içeriği sayesinde bağışıklığın gelişmesini sağlayan Prebiyotik lif ve probiyotik mikroorganizma olan takviye edici gıda "Laxafiber pro1" kullanmaya başladık. Şase şeklinde bir kutuda 30 adet şase ( paket) bulunmakta. Günde iki kez sıvı ya da katı öğünlerin içine konuluyor. Kesinlikle tadını değiştirmiyor gıdaların ve içeceklerin. Tam etki etmesi için 5 gün geçmesi gerekiyor. Derin ikinci kutuya yeni başladı, artık her gün tuvaletini yapıyor hatta bazen iki kere yapıyor. Ben kabızlıkla ilgili bir sürü kişiyle konuştum, yazık 5-6 yaşlarına gelmiş bebeklikten problem çekenler, hastaneye kadar gitmek zorunda kalanlar, bir kaç kere yapıldığında bağırsak florasını bozan lağmanları bir çok kere yaptırmak zorunda kalanlar... Gerçekten başta söylediğim gibi eğer kabızlık problemi olan bir bebek ve ya çocuk kesinlikle potansiyelinin büyük bir bölümünü kullanamıyor bence.

Bunun sebebi nedir, bu bağırsak tembelliği neden olur o ayrı bir konu ama devam etmediği için sorgulamadık neden olduğunu.

Derin'in problemini çözdükten sonraki gece uykuları, hareketleri, algıları, mutluluğu çok farklı. Resmen aydınlandı evladım. Eğer bir gün bile atlarsa bu sefer laxafiber yanında Dopalac şurup veriyorum bir tatlı kaşığı, bu da kakanın sertleşmemesini hatta yumuşamasını sağlayan, bağırsak tarafından emilimi olmayan bir şurup.

Eğer çocuklarıyla böyle bir problem yaşayanlar varsa umarım bu yazıya denk gelir ve çözüm bulurlar.

Bu da burada arşivde bulunsun :)

Sevgiler



















18 Ocak 2016 Pazartesi

Kardeşle yaşamaya alışmak

Ve abilik sürecine alışma yazı serisinin son bölümü, hastane sonrası eve geliş ve ilk birkaç hafta..

Aslında hamileyken bu sürecin çok zor olacağını düşünmüştüm. Tabiki de çok zor ama tahmin ettiğimden daha kolay oldu. Bu süreçte en önemli olan yanınızdaki insanların desteği, Beren ve ben bu süreci tahminimden daha kolay atlattıysak bu annem sayesindedir. Bu kişi kimisinde kayınvalide, kiminde kız kardeş, kiminde yardımcı veya bakıcı olabilir ama mutlaka birinin olması ilk dönemde çok rahatlatıcı.

Biz hastaneden eve Pazar günü geldik. Aile içerisinde bir "Abi Oldun" partisi yaptık Beren'e. Küçük bir doğum günü gibi, ekstradan hediyeler, övgüler falanlar filanlar.. Pasta geldi, mumlar üflendi, pasta kesildi, hediyeler verildi. Tabi mecburen Derin'e olan ilgi minimumda. Bir tek emziriliyor ve yatırılıyor.

Abi oldum pastası
Sonrasında Beren'in okulu bir ay daha devam edecekti, Pazartesi hayat kaldığı yerden devam etti. Bu süre çok önemli aslında, ben Beren'i yaz okuluna göndermedim. 29 Mayıs'ta Derin doğdu, Haziran sonuna kadar okula gitti, sonrasında Eylül'e kadar hep birlikteydik. İlk bir ay gündüzleri okulda olması, benim Derin'in düzenini oturtmam için çok yeterli bir süreydi. Sonrasında üçümüzün düzenini bunun üzerine kurmak kolay oldu. Hep üçümüz diyorum da Burak iş yerinde olduğu için düzen bizim üçümüzün düzeni olmak zorunda kaldı. Benim çocuklar için bir yardımcım yok. Bu yüzden planlama çok önemli :) Kahvaltı saati, uyku saati, banyo saati, yemek saati..Bunları mümkün olduğunca düzenli ve aynı zamanlarda planlamak gerekiyor ki darmadağın olunmasın sonra.


Beren düzeninin bozulmasından çok hoşlanmayan bir çocuk, okula başladığından beri onu okula ben bırakıp, ben alıyordum. Aynı düzeni eve döner dönmez istedi tabiki de. Ben de aynı şekilde onun düzeninin bozulmaması için ne yapılması gerekiyorsa yapmaya çabalıyorum. Hastaneden geldim, hemen ikinci gün Beren'i okula ben bıraktım, ben aldım. Arabayı ilk bir hafta ben kullanmadım tabi ama ikinci haftadan sonra Derin'i annemle bırakıp gittim, geldim. Hatta ilk götürdüğüm zaman hem kilo vermemişim hiç, göbek kocaman daha, hem de bu kadar erken gelebileceğimi tahmin etmediklerinden olsa gerek öğretmenlerden biri; bize doğum yaptı demişlerdi ama! dedi. Yani o derece :)) Zaten almışım 22 kilo hamileyken :) (6 ayda verdim 18 kiloyu, onu da yazacağım)

Velhasıl bir ay okula gittik, geldik. Sonra yaz tatili başladı. Biz de üşenmek yok, 15 gün İzmir'e gittik. Seferihisarda, Urla'da, Çeşme'de tatil yaptık. Derin iki aylıktı o zaman. Ondan önce Derin'in kırkı çıktığında Erdek'e anneannemlerin yazlığına gitmiştik. Bu arada Beren de kardeşine alıştı. Hep birlikteler, ya da Derin evde kalıyor biz Beren'le havuza, denize gidiyoruz vb. Söylediğim gibi daha önce söylediğim planlamaları doğru yapabilirseniz çocukların ikisinin de adaptasyon hızına inanamazsınız. Yorucu değil diyemem ama yönetilebilir :) Asıl iş küçük hareketlenip, gülücükler başladıktan sonra başlıyor.




Sonrasında Beren Eylül'de okula başladı. Biz de Derin'le başladık abisini sabah okula götürüp, akşam almaya. Siz sabah bizi bir görseniz. Tam bir maraton :) Derin de şimdiden alıştı okul yollarına :)

Beren'i sorarsanız doğumdan beri 7 ay geçti. Birebir de çok iyi, kardeşini çok seviyor, eskiye göre biraz daha çabuk sinirlense de genel olarak mutlu ama yanımızda başkaları varsa, Derin'i seven birileri, o zaman bir saçmalıyor tabi, ilgi çekmeye çalışıyor ve bu yolda her şey mubah zihniyetinde. Ama Derin büyüdükçe hem kolaylaşıyor, hem de zorlaşıyor her şey.













17 Ocak 2016 Pazar

İşte büyük gün geldi çattı!

Eveeeetttt, Beren artık abi olacağını biliyor. Bunun tam olarak ne anlama geldiğini ortada görebildiği bir bebek olmadığı için çok anlıyor olmasa da kavram olarak birşeyler kafasında oturmaya başladı. En azından birşeyler değişecek onu hissediyor.

Benim Derin'i sezeryan ile doğuracağım en başından belliydi. Ortalama tarihimiz de belliydi. Tüm hazırlıkları yaptık, işte elden geçirilecek eski bebek eşyalarına bakıldı, yeni alınacaklar alındı falan şimdi artık Beren'e kardeşi geleceği zaman benim evde bir süre olmayacağımı nasıl anlatacağımıza geldi.

Her çocuğun kendine göre kabulleniş yöntemleri var mutlaka, kimi çocuk oldu bittiye getirilerek daha ne olduğunu anlayana kadar oyalanıp gidiyor, kimisi de (Beren gibi) herşey ince ayrıntısına kadar önce anlatılırsa olay anında soğuk kanlı olabiliyor. Sürprizlerden hiç hoşlanmaz cinslerden bizimki. Zaten doğum yaklaşırken arada kardeş geleceği zaman doktora gidileceği, onların kardeşini bize getireceği, benim doktorlar ne zaman izin verirse eve geleceğim konuları açılıp açılıp kapanıyordu. Artık doğuma bir iki kala karşılıklı oturup konuşma zamanı geldi. Daha önceki yazımda olduğu gibi olayı ne kadar normal gösterebilirseniz çocuk da o kadar çabuk kabullenebiliyor. Hani kardeşinin olması çok matah bir şey değil, normal, herkesin kardeşi var zaten, işte babanın, annenin, anneannenin vb.

Hastaneye gideceğimiz gün Beren'in mutlaka okulda olması gerektiği üzerinde hem fikir olduk. Çünkü çocuklar tüm duyguları hem kapıyorlar, evde kiminle kalırsa kalsın bir endişe duygusunun içinde kalacağı için gününü mümkün olduğunca normal geçirmesine özen gösterdik. Yalnız sabah okula hala ve teyze ile gideceğini, sabah bizim bir işimiz olduğu için erkenden çıkacağımızı söyledik. (Bu arada kardeşi almaya gidiyoruz asla denmeyecek bir gün önceden yoksa ne okula gitmek isteyecektir ne de gününü normal yaşayabilecektir, sadece işimiz var yeterli) Akşam da Beren'i okuldan babası aldı. Benim şansım ben hastanede annemle kaldım, böylece Burak Beren'le evde olabildi. Evde hala, babanne, büyükbaba da vardı. Okuldan alırken de artık kardeşinin geldiğini, benim doktorlarla olduğumu söyledi Burak ve hastaneye geldiler. Pedagogumuz eğer kendimi iyi hissedersem Beren'in ilk gün gelmesinin iyi olacağını söylemişti. Akşam kuzucum geldi, ilk karşılaşma anında zaten duygular şelale, ağla ağla :)) Onun yüzündeki şaşkın ifadeyi hayatım boyunca unutamam! Bu arada Derin, Beren geldiği zaman odada değildi. Bu önemli bir ayrıntı.

Okuldan geldiğinde ilk karşılaşmamız




Sonrasında Derin geldi, tabi ilgi hep Beren'in üzerindeydi. Hediye önemli, Beren'in o zaman çok istediği Lego Batman setini almıştık biz kardeşin senin için getirdi diye. Tabi ki de dikkat dağıtıcılar ne olursa olsun Beren hep temkinli, hep  gözlemci... (Ayyy düşündüm de şimdi yine, kıyamam yaa ben ona)

Derin ile ilk karşılaşma


Konuyu çok dağıtmayacağım bizim o gün yapmış olduğumuz en büyük hata, tüm detayları en ince ayrıntısına kadar anlatmış olduğumuzu sanıyorduk, ama biz Beren'e hastaneye geldikten sonra eve döneceğini söylemeyi atlamışız. Zaten çok uzun kalmaması gerekiyordu kardeşini gördü, tekrar  götürdüler onu bebek odasına, biz de birlikte biraz daha vakit geçirdik, gitme vakti geldiğinde kıyameti kopardı Bero. Siz siz olun bunu da önceden mutlaka söyleyin. Ağlaması sadece arabaya binene kadar sürmüş ama ben kendimi çok kötü hissetmiştim. Zaten lousayım :))

Ertesi gün gideceğini bilerek geldi yeniden, ben çok daha iyiydim, fotoğraflar çekildi, ben artık ayaktaydım. Sonrasında yarın artık anneyi ve kardeşini almaya geleceğiz diyerek hastaneden sorunsuz gittiler. Son gün de zaten hep birlikte hastaneden çıktık.

İlk dokunuş


Bir sonraki yazım da evde neler yaşadık, ilk günler adaptasyon süresini nasıl yönettik, ben 35 bin parçaya nasıl bölündüm onları anlatacağım :))















13 Ocak 2016 Çarşamba

Yanlış duymadın ABİ olacaksın!


Eminim her çocuk yaşı kaç olursa olsun kardeşi olacağı haberini aldığında mutlaka sarsılır. Bana annem hamileyken kardeşim olacağını söylediler mi, söyledilerse nasıl söylediler hiç bilmiyorum..Bunu anneme bir ara sorayım, ben doğuma kadar farkına vardım mı hiç hatırlamıyorum. Aslında bu tür duyguları hatırlayabilecek bir yaş olan 5 yaşımdaymışım o zaman. Melike'nin (kardeşim) ilk doğduğu zamanlar ve sonrasındaki bir iki seneye ait pek bir anı yok hafızamda ama çekilen videolardan gördüğümüz üzere baya inceden inceden kıskanmışım. Şimdi Beren'e ne için kızıyorsam aslında çoğunu ben de Melike'ye yapmışım. Kardeşlerin abi/ablalardan çektikleri de ayrı bir yazı konusu aslında :))

Bugünün konusu bizim hamilelik ve doğum sırasında bu süreci nasıl yürüttüğümüz. Zaten karın iyice çıkana kadar çocuklara abi/abla olacağının haberinin verilmesini doğru bulmuyorlar. Bence de çok mantıklı, hem çocuklara bu süreç çok uzun geleceği için (9 ay), bir süre sonra kavram karmaşası yaşamaya başlıyorlar hem de hamileliğin ilk sürecinde yaşanabilecek herhangi olumsuz bir durumda açıklama yapmak, zaten karışmış olan kafayı daha fazla karıştırmamak için doğru zamanda bu haberi vermek önemli. Biz Beren'e abi olacağını hamileliğimin 7. ayında söylemiştik.

8 aylık hamileyken

Pekiii bu haberi nasıl verdik? :) 3,5 yaşındaki bir çocuğa kardeş kavramını anlatmak konusunda hiçbir fikrimiz olmadığı için biz bir pedagogdan yardım aldık. Önemli olan kardeşi olacağı fikrinin ne çok önemli, ne de çok anlamsız birşeymiş gibi aktarılmaması. Abi/abla olunacağı söylenen çocuk ebeveynlerin gözünde ne çok büyük bir heyecan, ne de umursamama görmemeli. Biz hamile olduğumu öğrendiğimizde hem Beren'in okuluna hem de annemlere daha yakın olmak için taşınmaya karar vermiştik. Taşındığımız evde de bir odayı Beren için yeniden düzenleyecektik. Onun eski odasını Derin'e vermeyi planladığımız için ona yeni bir oda takımı alınacaktı. Hep birlikte mobilyacıya gidildi, kendisine hangi yatağı istersen onu alıcaz dedik bir kere.Ben bir yandan dua ediyorum, Allah'm şimşek Mcqueen seçmesin kült gibi kıpkırmızı yatak falan diye. Neyse bir sürü seçenek arasından Dusty uçağını seçtik, hevesle yatağın geleceği günü beklemeye başladık. Ben de bu arada diğer dolap, oyuncak dolabı, halı vb işlerini hallettim, hepsi aynı gün hazır olacak ve odasını keşfederken ( yani çok mutlu bir anında) haberi yapıştırıvericem.

Oda eşyaları geldiği gün



Bu arada ben haberi vericem diyorum ama bu çocuklar çakal karlos zaten birşeylerin farkında ama anlamlandıramıyor durumundaydı Beren. Ben daha az aktif oyunlar oynuyorum ( normalde altlı üstlü zıplamalı hoplamalı danslı oyunlar oynuyorduk), karnımda bir değişiklik var, ara ara gözü takılıyor. Neyse merakını gidereceğimiz gün geldi çattı.  Bu arada senenin başında Eylül ayında Beren okula başlamıştı. Biz Mart ayında abi olacağını söyledik. Yani okula da alışmıştı ve kardeş gelecek beni okula gönderiyorlar psikolojisini de yaşamayacağı kadar okula gitmişliği vardı. Okuldan aldım Beroyu, eve geldik, odanın kapısı kapalı tabi. Bak dedim sonunda abiler yatağını getirdiler. (sadece yatağı biliyordu diğer herşey sürpriz oldu ona) Bunda bir heyecan, kapıyı açtık tabi odaya bayıldı, İşte halısına bakıyor, kutulara bakıyor falan. Ben de bu haberi yalnız vermek zorunda kaldım, pedagog odayı gördüğü zaman ilk heyecanı yaşarken sanki normal birşeyden bahsediyormuş gibi söyleyiverin demişti. O saatte de Burak evde olmadığı için ben kendi söyledim. Beren dedim sana iyi bir haberim. Bir an baktı bana ama çok da ilgilenmiyor. Dedim benim tatlı oğlum abi olacak, kardeş geliyor. Bi daha baktı yüzüme, bu çok iyi bir haber dedi ve konuyu orada kapattı. Ben de hani üzerine gitmemek adına birşey söylemedim. Artık topu ona attık geri dönüş beklemeye başladık. Aradan birkaç gün geçti, ara ara sorular sormaya başladı ;

- Kardeşim nasıl gelecek, otobüsle mi gelecek?
Cevap; olarak işte yok otobüsle gelmeyecek, bebekler annelerin karnında uyur, büyür ve doktorlar anneden alıp kardeşi bize verirler.
-Onun babası kim olacak?
Cevap; olarak, onun da babası senin baban olacak. Tabi Beren şoklarda, nasıl yani benim babam olmayacak mı o zaman. Yok ikinizin de babası olacak.
- Doktorlar senin karnından nasıl alacaklar, kesecekler mi?
Cevap; Ben doktor olmadığım için bilmiyorum onu sadece doktorlar biliyor.
-Canın acıyacakm ı?
Cevap; Sen geldiğinde ne kadar acıdıysa o kadar acıyacak. Çok fazla acımamıştı. Uyumuştum uyanmıştım hemen seni kucağıma vermişlerdi. Kardeşin gelince de aynen öyle olacak.

Gibi gibi sorular, tabi cevaplar kısa ve öz. Aslında tüm bu süreçte, işte kardeşin haberini almak, doğum, eve geliş, birlikte yaşamaya alışmak sürecinde, en çok çocuğu etkileyen gözlemlerime göre kardeşi olacağının haberini alması ve ilk karşılaşma anı arasında geçen süre. Yazık onlara gerçekten. O kadar çok bilinmez var ki bu sürede, elde avuçta bir bebek yok. Annenin karnına nasıl bir bebek sığabileceğini anlamak mümkün değil, birşeyler değişiyor evde ama ne olacak bu işin sonu hiçbir fikir yok. Bence çok çok çok zor bir dönem. Beren'in en agresifleştiği, hareketlerinde değişiklikler olan dönem bu dönemdi. Okulundaki öğretmenlerin, ve özellikle okul müdürümüz Hikmet Hanım'ın doğru yönlendirmeleri sayesinde bu süre çok yıkıcı ve uzun bir süre olmadı. / Saklı Dünyam Anaokulu  'nu bulmak herhalde Beren'in ve bizim en büyük şanslarımızdan biridir. Onun detaylarını da ayrı bir yazı da anlatacağım.

Bizim açımızdan arada ufak tefek sorunlar yaşandıysa da bu abi olacağını Beren'e söylediğimiz dönem bir başarı hikayesiydi. İlk haberi verdiğimiz dönemde konuyu çok açmasa da artık haberi sindirip anlamaya başladıktan sonra konuşmalarında abi olmaya, kardeşi ile yapacağı aktivitelere, eski odasının kardeşinin olacağına gibi konuları da eklemeye başladı. Sonrasında gururla etraftakilere karnımı gösterip içinde benim kardeşim var gibi hareketlere de başladı.

Evet kabul onlar için çok zor ama bu da bir gerçek ki ebeveynler için, özellikle anne için de bu süreci doğru yönetmek çok zor. Zaten hormonal bir sürü değişiklik, bir de ikinci çocuk nasıl olacak, ilki kadar sevilebilir mi, birinciyi görüp yazık buna da ama duygusallıkları ohoooooo daha neler neler. Bunun detaylarını da yazılacaklar listeme ekliyorum :)


Bu süreci doğru yönettikten sonra doğumun olacağı gün belliyse/belli değilse farketmez, çok detaylı bir şekilde organize edilmeli. Abi/abla psikolojisi için her detay düşünülmeli. O gün nasıl anlatılmalı, kimlerle kalmalı, hastaneye ne zaman gelmeli, ne zaman gitmeli, hediyesi vb gibi bir sürü detay. Herkesin yolu aynı olmayacaktır ama planlama yapmak, sürprizlerle karşılaşmamak için çok önemli. Bir dahaki yazımda biz doğumun olduğu ve ilerleyen bir kaç gün içerisinde nasıl bir yol izledik, bize geri dönüşü nasıl oldu bunları yazacağım.



11 Ocak 2016 Pazartesi

Yine mi çok ara verdik!

Bu yazım, tekrar blogger hayatıma, kendi kendime yazıp deşarj olmaya, deneyimlerimi paylaşmaya (okuyanlardan allah razı olsun), içimi dökmeye, anneliği ve artık iki çocuklu olan minnak hayatımı anlatmaya geri döndüğümün habercisidir. 2016'da böyle başlasın bakalım.

Ben aslında bu yazma işlerini çok seviyorum. Ama boş zamanlarımı öyle çok şeyle doldurmuşum ki bir türlü ara verdiğim blogumu tekrar canlandıramadım. Ama artık yeter, sevgili arkadaşım Esra Akkoyunlu bana içimdeki blogger ruhunu kendisi de çok güzel bir blog kurarak hatırlattı. Benim blogum sadece anne - bebek blogu değil yani değildi aslında :) Bundan sonrası için söz veremiyorum çünkü malum bebekleri ikileyince paylaşacak daha çok bebek anısı, önerisi oluşuyor. Bakalım hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Bu arada yeni çağa uyum sağladım da canım bloguma instagram hesabı açtım :) Ee bir zahmet takip ediverin






 iromanyablog

19 Ocak 2014 Pazar

29 aylık Beren ile diyaloglar...

Her çocuğun doğumdan itibaren geçirdiği aşamalar ebeveynler için çok heyecanlıdır. Örneğin daha doğduğu andan itibaren, kafa kalktı mı, gülümsedi mi, sesler çıkarmaya başladı mı, döndü mü, emekledi mi, yürüdü mü, konuştu mu.. şeklinde devam eden ve sanırım hayatımızın sonuna kadar da bitmeyecek olan (aynı şey kendi ebevenlerimizin bizim üzerimizdeki hisleri için de geçerli diye düşünüyorum.) bir merak, bir beklenti listesi şeklinde beliriyor.

Hem büyüklerimiz, hem de Beren'den daha büyük çocukları olan arkadaşlarım bir çocuğun en keyifli zamanının 2-5 yaş arası olduğunu söylüyorlardı, Şimdilik kesinlikle katılıyorum, yeni konuşmaya başlayan bir çocukla gün geçirmek kadar keyifli bir şey yok. Hem içerik hem de söyleme biçimleri çok komik...Bizimkinin de var böyle bir kaç komik muhabbeti, gerçi surat mimikleri olmadan ne kadar keyifli olur bilmiyorum ama hem eğlence olsun hem de ileri de Beren'e anı olarak kalsın diye aklıma gelenleri yazayım :)

Beren'in kelimeleri net çıkarmaya başladıktan sonra, karşısındaki kişilerden beklentisi kendi söylediklerini tekrar etmeleri, böylece doğru anlaşılıp anlaşılmadığını kontrol ediyor. Eğer farklı bir cümle söylenirse hemen "haaayırrrrrr" diyerek anlayana kadar tekrar ediyor, ettiriyor cümleyi :)

Bir gün yolda gidiyoruz, ağaçlık bir alandan geçerken;
Beren: " aaaaaa  bak bir sürü ağaç baaar, bulası ooman!" dedi. Eşim de bana tam o sırada yanından geçtiğimiz  Irene" isimli pansiyonla ilgili birşey söylüyordu. Onun söylediğini tekrar etmemizi beklediği bir andı tabi.
Beren: "ı-ıh Irene pantiyon diğil, bu ooman!" - çığlık atan Beren:  " bu ooooomaaaaaaaannnnnn!"
Ben: "Peki"

Ben: Beren kaka nasıl kokuyor?
Beren: ııggghhhhh çok kötü, iiirençççççç! ( iğrenç kelimesini benden mi duydu acaba, hadi duydun, nereden biliyorsun tam orada kullanmak doğrudur?!?)

Her gece yatarken, banyomuzu yapıyoruz, dişlerimizi fırçalıyoruz. Hemen annenin kucağına atlayarak;
Beren:  İyi deceler babacımmm, yarın dörüşülüz!" Bir gün de "iyi geceler annecim, yarın görüşürüz" dese, dişimi kıracağım valla. Tabi bu kadarla da bitmiyor. Yatağa yatılıyor, o gün neler yaptıysa tek tek anlatıyor, sonra birden " Babaaaaaaaaaaaa" içeriden baba geliyor,
Beren: "Babacımmm muzzz" haydeeeee hani yarın görüşecektiniz. Bir klasik muz yemeden uyumuyoruz artık.

Çocuk haftanın 5 günü tüm gün benimle tabi, arada babasına "anne" dediği de oluyor. Ama hemen kıvırıyor.
Beren: " Anne, eeeee babacımmmmm"
Ben anne, baba babacım :))

Bazen öğlen benim de çok uykum oluyor, Beren uyusa da ben de uyusam dediğim günler çok :) Ama ben ne zaman o kadar yorgun olsam Beren'in öğlen uyku uyumayacağı tutuyor. Yatıyorum yatağa, " Hadi annecim bak ben çok yoruldum uyuyalım" , " ı-ıh ben uyumıcam", " peki sen bilirsin ben uyucam ama sen naparsan yap" diyorum ki çok ısrar etmeden yanımda kalır belki diye, genelde aldığım cevap;
" ben tayona ( salona) didiyom, bay bay annecimm" diyerek kapıdan çıkıyor, bekliyorum belki gelir diye, tabi ki de geliyor ama şu şekilde;
" Anneeeeeeeeeeeeeeeeeeeee uyaaannnnnnn" ve bir sarsıntı :)

Polonezköy'de Country Club diye bir yer var, içinde hayvanların, oyun parklarının bol bulunduğu özellikle Beren yaşındaki çocuklarla gidince çok keyif alınacak bir yer. Bizimki zaten kendisini havyan kurtarıcısı Diego sanıyor, onun için süper bir mekan. Neyse burada raylara sabitlenmiş "şimsek mcqueen" arabalar var, yaklaşık 5-6 araba peşpeşe ilerliyor. Bugün Beren en öndeki arabaya bindi, tabi giderken diğer boş arabalar da tren gibi çalışıyor. Bi ara Beren şöyle bağırıyordu;
"Taaaçççç (Kaç) Beyen, ababalar deyiyooo, taaaaaçççççç"



Annneanneyle hiç sonunun gelmeyeceğini düşündüğüm klasikleşmiş muhabbetleri, bir gün annem Beren'e peluş oyuncak Hipopotam almış, ve Beren'e onun gergedan olduğunu söyleme gafletinde bulundu, her şey bundan sonra başladı;
Anneanne:"Beren bak bu Gergedan"
Beren: Hayıy anene bu popopotam"
Anneanne: Haaaaayııırrrrrr, bu popopotam diğiiiiiillll, buuuuuuu Gergedaaaannn"
Beren: Haaaaayıyyyyyy bu dededan diğiiilll, buuuuu popopotammmmm"
.
.
. Siz anlayın bu muhabbet ne kadar gidiyor :) Gerçi en sonunda Beren kendini acındıracak, ağlamaklı bir sesle " ama bu popopotam" diyor da annem de pes ediyor :)

Yine bir gün annemlerdeyiz. Tabi ki Beren'in elinde yine bir hayvan, fare. Bizimki fareye " kage" diyor. Beren'in elinde fare, annem soruyor, " Beren bu ne?", " Bu kage", "Hayır o fare" , "bu kage" , "hayır o fare" ve sonunda Beren ellerini gözlerine götürüp, utanma pozuyla " Duydum anene" der. Artık annem bile fareye kage diyor o derece :))

Eğer elimde onun yemek istemediği birşey varsa hemen;
"Annecim bıyak onu"
"Ama yemen lazım bunu"
" ı-ıh bıyak onu, bak buyaya bıyak" diyerek bulunduğumuz mekanın en uzak köşesini gösterir. Çok iştahlı maşallah :))

Yani şimdi akşam akşam bu kadar geldi aklıma, ama bu yazıyı bir dizi haline getirmeyi istedim şimdi :) Bundan sonra daha dikkatli olacağım söylediklerine, verdiği tepkilere :))












16 Ocak 2014 Perşembe

Beren'in kreş macerası!

Yaz bitti, okul araştırmaları başladı...Beren'i kreşe göndermeli mi yoksa daha çok mu küçük, artıları ne eksileri ne vs bir sürü soru işareti ile baş başa kaldık. Okula gitmenin bir çocuk üzerindeki olumlu etkileri sayılamayacak kadar çok, tabi bir o kadar da olumsuzlukla karşı karşıya kaldık. Beren Ağustos 2011 doğumlu, yani şu anda tam 2,5 yaşında. Beren hep benimle olduğu için bu süreçte, okula karşı nasıl bir tepki vereceğini çok merak ediyordum. Hayy merak etmez olaydım :)

Herşey çok güzel başlamıştı :)



Ekim ayında uzun bir bayram tatili olduğu için Kasım ayında okula başlamasını uygun gördük. Evimize çok yakın, ferah kocaman bir kreş/anaokulu olan KampüsKreş seçenekler arasında en iyisiydi. Psikologlarından birinin de arkadaşım olması bizim için bir artı oldu.  Okul gerçekten çok güzel, gün içerisinde hemşire, okul psikologları sürekli çocukları gözlemliyor. Her sınıfta bir öğretmen, bir de yardımcı öğretmen olmak üzere iki kişi bulunuyor. Okula diyecek hiç birşeyim yok, oldukça güzel. Sanırım eskiden bir fabrikaymış binası, o yüzden çocukların oyun oynayabilecekleri alanlar da çok geniş.

İlk hafta Beren uçarak gitti okula, kapıda hemen el sallamalar, baybay annecimler, düdütlere gideceğimler vs. İkinci hafta biaz daha zor ayrıldı benden, en azından kapıda elimi bırakıp koşarak içeri gitmiyordu. Bunun olacağını söylemişlerdi zaten, ilk hafta herşey çok güzel olur, ikinci hafta aydınlanma haftası, "Nasıl yani hergün buraya mı geleceğim ben?" ayması :) Nitekim 3. hafta da hasta oldu hemen, klasik kreş mikropları ile tanışmış olduk. O hafta okula gidemedi, bununla birlikte Beren çok agresif olmaya başladı. İlk önce hastalıktan dedik, ama kontrol edilemez bir sinir patlaması yaşamaya başladı Beren. Sonra 2 yaş sendromu kılıfını geçirdik üzerine, "Yok yok bu kadarı sadece hastalıktan olamaz, demişlerdi 2 yaş sendromu diye bişey var, kendi benliğini kabul ettirme, duygular ile tanışma dönemi" demeye başladık. Bu arada Kasım ayının son haftası geldiğinde Beren okulun kapısında ağlamaya başladı ayrılmamak için benden. İçeri girene kadar ağlıyor, içeri girer girmez susuyordu ama çok da mutlu olduğunu söyleyemeyeceğim.



Sinir krizleri, kendine ve bana vurma noktasına ulaştı ikinci ayın başında. Öğlen uykusundan uyanıp direk ağlayarak bana saldırmaya başladı, bayaa küçük bir Çaki psikopatlığında koridorda peşimden koşuyordu. Tabi bu arada bir hafta iyi, bir hafta hasta.

Hastalıklardı, 2 yaş sendromuydu derken, bu sinirin sebebi onu okula bırakmamız olabilir mi diye düşünmeye de başladım. Okula bırakmam derken yanlış anlaşılma olmasın, gündüz uykusunu seven bir çocuk olduğu için Beren,  saat 10:30-10:40 civarında okula gidip, saat 13:00 deçıkıyordu. Topu topu okulda geçirdiği zaman 3 saatti yani.

Tüm bu şikayetlerin yanında okulun gelişimine kattığı faydaları da görmezden gelemeyeceğim. Beren 2 yaşına kadar Berence dediğimiz kimsenin anlamadığı bir dilde konuşuyordu. Hayvanların isimleri, hayvanların çıkardıkları seslerdi, okula başladı ilk önce dili açıldı, sonra aslında hafızasına bunca zamandır girmiş olan herşey pıtır pıtır ortaya çıkmaya başladı. Sayı saymayı, renkleri, şekilleri vs bir sürü şeyi bir haftanın sonunda çok net ifade ediyordu. Öğrendiği şarkıları evde tekrar ediyordu.

Sonra kış geldi, hastalıklar normallikten çıkıp salgınlar haline dönüştü. Biz de bu dönemde Bereni okula göndermeme kararı aldık. Yani Ocak / Şubat / Mart aylarını geçelim dedik. Aralık'ta kısa bir İzmir seyahatimiz oldu, onunla birlikte Aralık'ın ikinci haftasından beri Beren okula gitmiyor. Artık denk mi geldi, yoksa gerçekten bire bir etkisi var mıydı hiç bilmiyorum. Belki artık sık sık hasta olmadığından, belki de okula gitmemek ona iyi geldiğinden, belki de iki yaş sendromunun en yüksek yaşandığı dönem okulla çakıştığı için, hiç bilmiyorum, ama Beren artık daha sakin, daha ılımlı, daha çok söz dinliyor, ağlamadan önce derdini anlatmaya çalışıyor, öfkesi yıkıcı değil, daha mutlu...

Ama bunun yanında kreşe Beren'den 1 ay önce başlayan, Beren'den 6 ay küçük olan arkadaşımızın oğlu Arda, koşarak gidiyor okula, hatta tam güne çevirdiler sabah gidiyor, akşam geliyor, çok da mutlu. Bu arada Berenle aynı sınıftalar yani öğretmenler de, gün içerisinde yaptıkları da aynı.

Her çocuk farklı tepki veriyor işte, bakalım Nisan ayında yine deneyeceğim okulu, bu sefer de aynı tepkileri görürsek anlayacağız ki bizimki küçücük boyuyla intikam almaya çalışıyor bizden. :)

Bu süreçte yine Kindyroo'ya gitmeye başladık. Orada daha önce yaptıklarımıza buradan bakabilirsiniz. Bizim deli oğlan oraya "güzel okul" diyor...

21 Ekim 2013 Pazartesi

Bir yerden başlamak lazım di mi!?

Sevgili Blogum, biliyorum seni çok ihmal ettim bu aralar...Çok yoğunluktan diyeceğim kimse inanmayacak haliyle :) Tabiki de üşengeçlikten sadece...Buraya en son yazdığımdan beri ne de çok şey olmuş..İlkbahar bitmiş, yaz gelmiş, yaz bitmiş, sonbahar gelmiş. Beren 2 yaşını doldurmuş, birlikte uzun uzun tatiller yapmışız, bir sürü film izlemişim, havalar soğuyunca araya bir de örgü süveter sıkıştırmışım, etamin işlemişim, en yakın arkadaşım Seda'yı evlendirmişiz, babamla birlikte çalışmak yolunda ilk adımlarımı atmışım, Beren'e okul seçmişiz, Beren konuşmaya başlamış falan da falan..Artık tüm bu mışları muşları anlatma vakti, bir yerden başlamak lazım di mi!?

4 Haziran 2013 Salı

#direngeziparkı

Hayatımın hiç bir döneminde devrimci, olaylara karışan, kalabalık gördü mü içine dalan biri olmadım. 1982 doğumluyum, 80 darbesini de görmedim. Yalan diyemem ben özel okullarda okudum biri Terakki Lisesi diğeri Bilgi Üniversitesi biz de öyle siyasal eylemler olaylar da olmazdı. Hatta ben siyasetle ilgilenmezdim bile. Hani belki de antipolitik denilen gillerden. Ama hep Atatürkçüydüm, ben hep Atatürk'ün çocuğuydum. Andımızı, İstiklal Marşı'nı, Onuncu yıl marşını ezbere bilenlerdendim. Bugüne kadar hiç sokaklarda olmadım, eylem söylemlerinde bulunmadım, hatta belki bir topluluk gördüm mü uzaklaştım. doğru mu yaptım bilmiyorum. Ama bugün eğer oğlum Beren 2 değil de 22 yaşında olsaydı eminim o gezi parkı direnişinin önde duranlarından olacaktı. Ben de tüm kalbimle, bedenimle, isyanımla onun yanında olacaktım. Biber gazından etkilenmeyeceğini bilsem şimdi alır onu koşarım giderim meydanlara. Biz çok önemli bir şey yaşıyoruz şimdi. Ben sosyal medyadan elimden geldiğince yönlendirme yapıyorum, başka bir yerden haber alamayan arkadaşlarıma, onlarla olan yandaşlarımıza. İzliyorum ağlıyorum, okuyorum ağlıyorum...Oğlumun bugünü için oraya gidemiyorum ama yarını için orada olmak istiyorum! Ama her akşam 21:00 de birlikte İstiklal Marşı söylüyoruz, tenceremizle tavamızla aynı hava da Taksim'deki kardeşlerimize destek veriyoruz. Vermeye devam edeceğiz!!! #direngeziparkı, #çapulcular, #bumilletbuoyunagelmez ...

Daha güzel nasıl anlatılır bilemedim!!

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Fısıltı, Çığlık,Sessizlik,Final dörtlüsü

Hani derler ya hobileriniz nedir, tüm İK sayfalarının Cv doldurma bölümlerinde vardır. Benim hobim hep kitap okumak, alışveriş yapmak gibi aslında hobi değil gerçek hayatın içinde olması gereken şeylerden oluşmuştur. Ayol kitap okumak hobi mi, bir mecburiyet sanki aynı alışveriş gibi :)) Neyse Bero doğdu doğalı çok kitap okuyamaz olmuştum. Zaten çok da meraklı mıyım no :) Ama ilgimi çeken bir seri yakaladım mı bırakamıyorum, direk sabahlara kadar ne olacak nasıl olacak, sonu nasıl bitecek??...Hep söylerim ben sabırsız insanım hemen herşeyin sonunu öğrenmem gerek.

Bir kitap serisine vuruldum bu ara. Yani aslında bitireli çok oldu kitapları ama bir türlü yazma fırsatım olamadı. (gezmelerden, tozmalardan :) ) 

Bu serinin yazarı "Becca Fitzpatrick" soyunu sopunu merak eden araştırır artık :) Bu kitaplar ilk serisi. Aslında benim gibi "Alacakaranlık" serisini sevenler için biçilmemiş kaftan. Çok heyecanlı, bol gerilimli , üstelik imkansız aşk imkanlıya dönüşüyor. Ayyyy ben daha ne isterim. Özetle cennetten kovulmuş bir melek ile senin benim gibi bir insanın yaşadığı aşk hikayesi :) Ama çokça aksiyon var, araştırdım biraz filmi de çekilecekmiş :)  Daha ne isterim haha :)) 

Yine söylüyorum benim gibi fantastik hikaye sevenlerdenseniz bu seriyi elinizden bırakamazsınız, gece...gündüz.....