27 Şubat 2013 Çarşamba

Eğlenceli kutular!

Heyecanla beklediğimiz BARDABAS kutumuz sonunda elimize ulaştı. Ben  "Bardabas" ı alışveriş yaptığım bir siteden gelen flyer sayesinde öğrendim. 2-10 yaş çocuk grubu için her ay içeriği farklı olarak düzenlenmiş kutular evinize gönderiliyor. Aylık, 3 aylık, 6 aylık ve 12 aylık gibi farklı paket alternatifleri de sunuyorlar. Burada amaç çocuğumuzun zihinsel ve el becerilerini geliştirmek tabi aynı zamanda hayal dünyalarına da güzel bir dokunuş yapmak. İşte bu ay ki kutudan çıkan aktiviteler...

İşte içi sürprizlerle dolu ilk kutumuz :)

İçinden yumuşak bir dünya çıkan ilk poşet, burada amaç çocuklara dünyanın yuvarlak olduğunu, diğer canlılala paylaştığımız evimiz olduğunu öğretmek aynı zamanda ucundan sallanan ip sayesinde çekme, tutma hareketleri ile motor gelişime katkıda bulunmak!

Diğer poşetin içerisinden bir uçak resmi çıktı yanında sulu boyası ile birlikte. Bu da çocuklarımız ile birlikte yapacağımız güzel bir boyama aktivitesi için...


Diğer poşetin içerisinde farklı boyutlarda renkli kağıtlar, yapışkan gözler, tüylü teller olan el işi ve hayal gücünü geliştirecek  malzemeler var. Bu aktivitede amaç çocuğu ne yapmak istediği ile ilgili tamamen özgür bırakarak tüm karakterleri kendisinin yaratmasına izin vermek.

Diğer sürpriz poşet uyku vakti ile ilgili. İçerisinde bulunan küçük el kitabı içindeki görseller ay, battaniye, yastık, bornoz, gece lambası, diş fırçası gibi uyku hazırlığı sırasında ve öncesinde kullanılan objeleri öğrenmeleri için. 

Bir roket projesi! 

Ve çocuklara kendi yastıklarını kendileri yapmaları için gönderilmiş malzemeler :)  
 Bardabas kutularını internet üzerinden sipariş ediyoruz, kargo ücretsiz seçilen pakete göre 29-35 TL arasında bir bedeli var her ay gelecek kutuların. Dilerseniz 5 TL daha vererek kapıda ödeme de yapabilirsiniz. Henüz Beren ile kutu içerisindeki aktiviteleri yapma fırsatımız olmadı o yüzden bu yazı biraz tanıtım yazısı gibi oldu ama kutu gelir gelmez hemen paylaşmak istedim. Tüm annelere tavsiye ederim. Her ay içerik ne olacak, bu ay neler yapacağız gibi bir bekleyiş beni çok heyecanlandırıyor. Zaman geçtikçe Beren de kutuları heyecanla beklemeye başlayacak eminim. Kim düşünmüşse çok güzel düşünmüş! Ayy şimdi Beren uyuyor, uyansa da hemen "dünya" turumuzla başlasak! :)))


24 Şubat 2013 Pazar

Bu da benim BABAM!

Her kız çocuğu için babası çok önemlidir diye klasik bir giriş yapasım geldi ama vazgeçtim şu dakika...Desem de "babalar özeldir!"  Benim babamla hep çok ilginç bir ilişkim oldu, mesela ben babamın hangi huyundan nefret ediyorsam hepsi bende de var, o yüzden çılgın diye nitelendirebileceğim özel bir ilişkimiz var bizim babamla aramızda. "Anne olunca..." yazımda anlattığım gibi zor bir ilk gençlikti benimkisi, zor dediysem ben acılar çocuğu değildim tabi, aksine bana güzeldi her şey ama, bir de babama sormak lazım tabi o günleri..Benim açımdan babam hep annemden kaçtığım zamanlarda sığındığım bir liman oldu. Böyle deyince annemi de cadı gibi göstermiyim. Annem bir tane!!Ama işte günah keçisi naaparsın, kötü kadın şerafettin anne! Çok küçüktüm, hatırladığıma göre herhalde 4-5 yaşlarındaydım, annem yatma vakti geldi derdi koşardım babamın arkasına, yatırmasın beni annem, bir yardım et memedali bey diye. Ortaokul zamanı geldi, izin alacağım anneme soruyorum HAYIR diyor ama benim bitmek bilmez ısrarlarım sonunda konu, ben izin vermiyorum babana sor o zamana geliyor, tabi ki de koparıyorum babamdan izini..Yani hem çok iyi hem de çok uzak aslında..Çok seviyor beni biliyorum, ama hiç belli etmiyor bir yandan da. Öyle bir zaman geldi ki koptuk biz babamla, küstü bana. Ben olsam ağzımı burnumu kırardım, ama o daha kötüsünü yaptı küstü bana. Küstüğünü de çok belli etmeden küstü işin kötüsü. Ayy ne zor bir dönemdi benim için. Benim en kıymetlim babam, beni kırmamak için uzaklaştı benden. Ben de az değildim hani, ne yardan (babam ve annem), ne serden (gezmeler,tozmalar). İkisi birden olmuyormuş,  ama şimdi düşünüyorum da en güzelini yapmış bir tanem babam..Hem yanımda olduğunu uzaktan hissettirip, hem de yaşadığım deli dolu hayatı onaylamamış uzak kalarak. Ben çabuk toparladım allahtan, "artık iyi bir insanım ya" :) hepsi annem ve babam sayesinde. Eeee kolay mı onlar yetiştirdi beni. Hem de beni yani! Neyse konuyu dağıtmayayım. Benim babam benim en yıkılmaz kalem oldu hep, o kadar ki en büyük rakibimdi de ergenliğimde. Benim bir Müge Ablam var, ömrü uzun uzun uzun, mutlu mutlu mutlu olsun. Ben her dellendiğimde ona kaçardım o zamanlar, klasik babam beni anlamıyor, ben bu dünya için çok fazlayım bla bla bla! Billur çağı halleri. O bana demişti ki sen bu babanla olan kavganı bitirdiğin gün huzura kavuşacaksın. Gerçekten de öyle oldu. Ben babamla kavga etmeyi ( kendi içimde) bırakıp, onu kabul ettiğim gün ( Bu da ruhani anlamda yoksa ne haddime benim bu dünyaya gelmeme vesile olmuş, benim uykusuz zamanlarımı çekmiş, kakamı temizlemese de anneme bu konuda yol göstermiş, en azından kakamı yaptığımı söylemiş, bana bisiklete binmeyi, kayak kaymayı, renkleri, sayıları öğretmiş, ödevlerimi yaparken sabırla yanımda olup kendi cebir dünyasını bana aşılama çalışmış ve burada sayamayacağım maddi ve manevi her türlü durumu sadece ben bu dünyaya hazır olayım diye hazırlamış bir insanı gerçek anlamda kabul etmem) hayat, insanlar, aslında her şey daha güzel oldu benim için. Ben bir trafik kazası geçirmiştim zamanında, ruhu şad olsun rahmetli Murat Faks dostumu anmadan geçmeyeceğim bu konuyu. O zaman acil serviste babamın gözlerindeki endişeyi hatırlıyorum hayal meyal. Şimdi kendi oğlum olduktan sonra yaşadıkları endişeyi anlıyorum aynı zamanda. Annemin ölmediğimi anladığı, benim acıdan attığım çığlıklarımı ne kadar şükürle dinlediğini doktora söylediğini duyduğum zamanları hatırlıyorum, anlıyorum, ben de şükrediyorum. Bu konuya girdim bir şekilde duygusallaştım ama bunlar da hayatımızdan parçalar, dün gibi net her dakikası hafızamda. Bunu belki bir başka yazıda detaylandırmak üzere konumuza, BABAM'a dönüyorum şimdi. Bu yazıyı neden yazdım, geçen hafta babam hasta oldu, çok şükür geçici bir hastalık ama bunca yılda ilk defa babamı hasta olduğu için yatarken gördüm. Canım iki gün yataktan çıkamadı, ateşi çıktı, bir anda babam küçük bir oğlan çocuğu oldu ben de annesi. aaaaaaaaaa bir baktım anneme talimatlar veriyorum, Ateşi çıkarsa üzerini çok örtme, üşüyorum der dinleme, gece ateşi çok yükselirse 36-37 derece suda (ılık) bir duş, bir de ateş düşürücü ver.Ben biliyorum o kaynar suda yıkanır
 (aynı benin gibi) duşa girerse kontrol et suyun ısısını.  Eğer bir şey olursa ara beni mutlaka. Allah'ım sana geliyorum! İrem'e bak sen. Sabah kalktım babam nasıl oldu acaba diye. İyi olana kadar da hiç çıkmadı aklımdan. Yani diyeceğim o ki, babalar özeldir! Bazen baba, bazen çocuk, bazen arkadaş, bazen dost, bazen düşman. Ama baba babadır arkadaş işte! Görüşsen de, görüşmesen de, küssen de, küsmesen de, sevsen de sevmesen de, onun için ölsen de, ölse umurunda olmasa da,  baba babadır işte! Benim babam canım, ciğerim, nefretim, sevdiğim, kavga ettiğim, kollarında dinlendiğim, küçükken bacaklarının arasında ellerimi, ayaklarımı ısıttığım, annem izin vermediğinde bir şeye, koşarak izin kopardığım, para istediğim, belki hakkını yediğim, sonra hakkını verdiğim, uğrunda can vereceğim, uğruna can vereceğim, oğlumun dedesi, ailemizin bir tanesi!!! Bu yazı da böyle oldu, ne de güzel oldu!!! Tüm babalara olsun!!

Babam ve Oğlum!

18 Şubat 2013 Pazartesi

Hamilelik mi, ooooo noooooo!!

Geçenlerde bir arkadaşımıza gittik, kendisi 36 haftalık hamileydi. (11 Şubat itibariyle artık hamile değil tabi :)) Birden o günlerim geldi aklıma..Bir çok insanın aksine aslında çok kolay bir hamilelik geçirdim ben. 5 aylık olana kadar iş yerindeki arkadaşlarım şüpheyle yaklaştılar hamile olduğuma. Ne midem bulandı, ne de birden aşırı kilo aldım. Sadece biraz fazla uyudum ilk başlarda. Bebek sahibi olma fikri çok güzeldi de, hamilelikle geçecek 9 ay zor geldi bana açıkçası. Karakter olarak hareketlerimin kısıtlanmasından oldum olası nefret ederim. Hamilelikle başladı yasaklar. Onu yeme, bunu ye, onu içme, bunu iç..Bir de üzerine sürekli bir uyku hali. Bir de yoğun çalıştım o dönemde. Şehir dışında geçecek bir roadshow yönetmeye çalışıyordum. Dediğim gibi ilk 5 ay güzeldi de, bana 6. aydan sonra saha da koşturmak zor geldi. B12 eksikliği çıktı tam da bu ara, haydi onun etkileri ile uğraş, gün aşırı aşılar ol. Ben sabırsız insanım hamile kaldıysam hemen doğurmam lazım, bekleyemem öyle. Tabi yaratan böyle düşünmemiş, sonra dedim ya fil olsaydık 2 sene hamile, oooo noooooo!!! Kaderimize mecbur razı olduk bekledik 39 hafta :)
Aslında benim aksime bir çok arkadaşım çok memnundu hamile olmaktan, örneğin nam-ı değer Dışavurum arkadaşım Seda Asolar 15-16 ay hamile olarak dolaşabilirim demişti bir kere. Ben de dedim Seda bu neyin kafası? ( Bu da arkadaşımla aramızda minik bir espridir araya sokuşturayım dedim)
Öyle ya da böyle hamileliği sevsek de sevmesek de sonuç her şeye değiyor. Ben yine de ne zaman hamile bir kadın görsem offff diyorum :) Bu da böyle bir yazı oldu işte :)







12 Şubat 2013 Salı

Solaksan ve örgü örmek istiyorsan gel kardeş!

Ve geldik örgü yazı dizimizin ikinci bölümüne, bu yazıda da "solaklar nasıl örgü örer" bundan bahsetmek istiyorum. Solak olmak hayatımın her döneminde nedense gurur duyduğum bir konu oldu. Hep bir ayrıcalıklı hissettim. Bir de "solaklar daha zeki olur" demiş ya biri,allaaaahh solaklık tam bir övünme kaynağı :)) Ta ki örgü örmek gibi karmaşık bir konuda yanınızda örgü ören solak birini bulamayana kadar... Yeni öğrenen biri için o kadar zor ki, örneğin sağ elini kullanan arkadaşlarım, büyüklerim bana düz ve ters örgüyü göstermeye çalışıyorlar ve ben aslında onların yaptığı hiç bir adımı izleyemiyorum. Çünkü yapılan hiç bir hareket aynı değil. Anlamsızca şişe ip geçirmek gibi oluyor onlarınki benim için. Neden sonra solaklıktan gelen süper zekam çalışmaya başladı da çözdüm bu işi :)
Şaka bir yana hem fotolarla hem de çizimlerle solak örgüyü göstereceğim biraz. Tabi bonus olarak sevdiğim bir örgü biçimini de paylaşmak isterim.
Aslında her şey düz ve ters örgüyü öğrenmekle başlıyor. Bir sürü model bu iki örgü biçimi üzerine kurulu. Aşağıda bir arkadaşımın kızına ördüğüm bir elbise modeli üzerinden solak olanlar düz örgüyü nasıl örer göstermeyi deneyeceğim:
Benim gibi örgü hakkında hiç bir fikri olmayanlar için, yukarıda gördüğünüz balıksırtı gibi olan örgü biçimi DÜZ örgü


Solak olanlar örgüyü sağdan sola topluyorlar. Yani yukarıdaki fotoda örgü sola doğru ilerliyor.


Düz örgü örmek için sol taraftaki şiş, sağ taraftaki şişin arkasından ipe geçiriliyor. 



Sol taraftaki şişteki ip yumağa bağlı olan şiş. İpi geçirdiğimiz şişin arkasından doluyoruz.

Sağ taraftaki şişi çıkararak örgüyü sola doğru ilerletmiş oluyoruz. 

Sonuç bir ilmek daha ilerledik :)
 Aslında fotoğraflarla anlatmak zor bir şey. Örgü örmek konusunda biraz fikriniz varsa fotoların o kadar da zor gelmeyeceğini ümit ediyorum. Düz örgü örmek için tüm sırayı yukarıda belirttiğim şekilde tamamlıyoruz. Özetle sol elimizdeki şişi sağ elimizdeki şişteki ipin ARKAsından geçirip, elimizdeki uzun ipi de arkadan doluyoruz. Bir Derya Baykal potansiyeli gördüm şu an kendimde.

Solak olanlar ters örgüyü nasıl örer?


Yine bilmeyenlere yukarıdaki şekilde yatay dalga gibi görüntüsü olan örgü biçimi de ters örgü

Sol elimizdeki şişi, sağ tarafta bulunan şişteki ilmeğin ön (bize doğru) olan tarafından geçiriyoruz.


Yumağa bağlı uzun ip sol tarafta yine. Bu ipi de yine kendimize doğru olan taraftan ( üstten) şişe sarıyoruz. Sağ taraftaki şişi çıkarıyoruz.

Sonuç nur topu gibi bir ilmeği daha sola attık :)

 Yine söylediğim gibi fotoğraflardan örgü anlatmak da anlamak da kolay değil ama bir fikriniz olsun. Belki işi daha da geliştirip bir de video yaparım bir sonraki örgü yazım için :) Şimdi şartlar iki eli kullanırken fotoğraf çekmek konusunda oldukça zorlu :) Video için bir de asistan tutmam gerekecek :)

Özetle bu iki örgü biçimini öğrendiğinizde elinizden gelmeyecek bir model yoktur. Bkz. BEN! Her şey bu ikisini öğrenmekle başladı.

Örgü ile ilgilenenlerin bildiği gibi hiçbir model kitabı solaklara göre düzenlenmemiştir. Eğer modeli yazı ile anlatıyorlarsa, ki "Kartopu Örgüm" dergisi bu konuda süper! Adım adım her sırayı anlatıyor detaylı bir şekilde, sorun yok fakat bir de işin içine tablolar giriyorsa işte o zaman biraz kafa karıştırıcı olabiliyor. Bunun da yöntemini buldum ben panik yok. Solak arkadaşlar alacaklar model kitabındaki tabloyu, geçecekler ayna karşısına, çekecekler fotoğrafını ve tataaaammm buyrun size solak model tablosu. Çekilen fotoğraf üzerinden işlemi gerçekleştirebilirsiniz. Eğer tablo kullanmadan ilk söylediğim şekilde adım adım yazı üzerinden gidiyorsanız da bitmiş model fotoğrafına baktığınızda modeli herkesin yaptığı gibi soldan sağa değil, bir solak gibi sağdan sola kurduğunuzu unutmayınız. Yoksa hem yazıdan hem de fotoğraftan takip edeyim kurduğum modeli derseniz kafanız karışır :) Ben böyle anlatınca da kafanız karışmış olabilir tabi..Gerçekten örgü işini yazı ile anlatmak çok kolay bir şey değil.

Paylaşmak istediğim modele gelince;
YALANCI SELANİK :)
Bu işin içine biraz girince daha modellere buldukları isimlere inanamıyorsunuz. Bu arkadaşın yalancı damgası yemesi tesadüf değil tabi. "Selanik" adında çok zor, karmaşık bir model var. Ama yapmak bir dert, hem kolay üremiyor ( yani ör ör bitmiyor) - bu arada örgü literatürü de bir harika, örgüce konuşsan, bu işten anlamayan hiç bir şey anlamaz, garanti veririm- hem de bir yerde mazallah ilmek kaçırırsan geri dönüş mümkün değil. Bu yüzden bunun bir de yalancısını keşfetmişler. Sonuçta görüntü birbirine çok benziyor ama farklı ve daha kolay bir şekilde örülüyor.
Yalancı selanik'te kafa karışmadan kolay ilerlemek için ilmek sayısının" 4'ün katı -1" olmasını tavsiye ederim. En azından ben böyle yaptığımda hayat benim için daha kolay oluyor. Örneğin, ilmek sayısı 90 civarında olmalı ise ya 87 ya da 91 ilmek atılması tarafımdan önerilir. ( Bu iş matematiğimi de geliştirmedi desem yalan olacak, çarpım tablosunu baştan ezberledim valla)

1.sıra - 3 düz,1 ters - 3 düz 1 ters ... şeklinde sıra sonuna kadar gidilerek 3 düz ile bitirilir.
2.sıra (dönüş) - 1 ilmek örmeden karşı şişe alınır, 1 ters örülür 3 düz 1 ters 3 düz ile devam edilir
3.sıra - 3 düz, 1 ters - 3 düz 1 ters ...
4. sıra (dönüş) - 2. sıra ile aynı

Bu şekilde 1. ve 2. sıraları ardışık takip ederek model kurulur :)

Bu da sizler için ellerimle hazırladığım nacizane solak yalancı selanik tablosu

Bu tabloda boş olarak belirttiğim adım ben ilmekler düzgün olsun diye sıra başı ve sonlarındaki ilmekleri örmeden karşı şişe geçiriyorum. Bu yüzden boş dedim. Hatta 3. sıranın başı da boş olmalıymış :)) Ama yeni bir tablo yapamayacağım, anladınız siz onu! :)

 Yalancı selanik için en güzel kullanışlı ürünler atkı-bere :) Pofuduk pofuduk oluyor. Hatta ben oğluma bir bere ördüm. Şu an fotoğrafını çekmek için bitmiş haline bakıyım dedim ama kaybettim sanırım. Olsun bir tane daha örerim ne olacak :) Modelin görüntüsü aşağıdaki şekilde oluyor. İpin rengi siyah olduğu için tam olarak fotoğraflardan anlaşılmıyor olabilir ama ne yapalım elimizde bunlar var :)




Arkadaş örgü yazısı yazmak örmekten daha zormuş yahu! Neyse bu örgü ile ilgili yazacaklarım arasında en zor yazım oldu, bundan sonrakiler bu kadar öğretici olmayacağı için daha kolay olacaktır. Bu hafta bir sürü kazak, elbise, bere bitirdim. onların fotoğrafları da bir sonraki örgü yazısına artık!




11 Şubat 2013 Pazartesi

30 yaş kutlamaları önemlidir!

Erkekler için ne ifade eder bilmem ama 30 yaşına basmak kadınlar için önemli bir mevzudur. 20'li yaşların havailiğini geri bıraktığınız, "genç" sıfatının anlamını yitirdiği, orta yaşa atılan ilk adım! Kötü bir etkisi de vardır kadınlar üzerinde, "Eyvah yaşlanıyorum galiba!" paniğinin de ortaya çıkmaya başladığı bir gündür 30 yaş doğum günü. Bu etkiyi azaltmak için özel, güzel, dostlarla dolu kutlanması gerekir. Biz de bu hafta sonu arkadaşımız Buse'nin orta yaşa attığı ilk adımı böyle bir parti ile kutladık. Hem bu güzel geceyi kayıtlara almak hem de farklı bir parti konseptini ilgilenenlerle paylaşmak için blogladım!
Gecenin organizasyonu " in the van" tarafından gerçekleştirilmiş. Kısaca mekan kiralama yöntemi ile özel partiler yapan bir firma, biz çok sevdik, ilgilenenlere duyurulur. Mekan, Taksim'de İstiklal Caddesi üzerindeki Mango'nun karşı sokağında, soldan ikinci apartmanda bir parti mekanı! Mekan sadece parti davetlilerine kapatılmış. 60 TL verip üç yerli ya da iki yabancı içki içilebiliyor. Siz de farklı bir içerik isterseniz konuşup anlaşabilirsiniz. Bence fiyatta güzeldi, içerikte.
Partinin konsepti : "Sexy". Kıyafetler, mekan her şey "SEXY" olacak. Önceden bu konuda bilgilendirildik. Tamam bilgilendirildik de nasıl "sexy" olacağız konusunda baya kafa patlattım, çoluk çocuk sahibi insanım ben yaw :) Hahaha şaka bir yana kıyafet seçmek gerçekten zor oldu benim için. Sonra bir mini, bir tshirt oldu bu iş dedik çıktık yollara kardeşim Melike ile. Geldik sokağa, çıktık yukarı. Güzel kalabalık bir ortam. Herkes birbirini bir şekilde tanıyor. İçkiler geldi, muhabbet, müzik güzel bir kutlama oldu. Detaylar fotoğraflarda saklı!
Girişte, bayan davetliler için jartiyer, erkekler için ise papyon  hediyeleri ile karşılandık.

Aynı zamanda şekerler, çikolatalar da bonus oldu :)



Tüm detaylar "sexy"
Gecenin kahramanı üzerinde striptiz direğinde bir bayan (Buse) olan pastamız da teşrif ettiler.


Sonra biz o Buse'yi öptük !
Hediye jartiyerlerle bir foto çektirmeden olmazdı tabi. 
Sevgili DJ'imiz SAHRA YAZGAN'a da bizleri çaldığı güzel müziklerle coşturduğu için teşekkür ederiz, kendisi özel partilerde, güzel mekanlarda DJ'lik yapıyor. Aklınızda olsun, kendisine facebook üzerinden ulaşabilirsiniz. 


8 Şubat 2013 Cuma

çekimler çekimler!

Bütün yakın arkadaşlarım bilir, ezelden bir oyunculuk sevdam var benim. Yani hiç deneyimim yok ama bir motivasyon kaynağı bulsam başlıcam oyunculuk kursları, denemeler falan. Bugün o gazı aldım sanırım, en kısa zamanda bir oyunculuk kursuna yazılacağım. 
Bir markanın ( hepimizin bildiği müstesna bir içecek markası) bugün reklam filmi için deneme çekimleri vardı. Daha önce kayıt olduğum bir ajanstan mail geldi. 7/8 Şubat tarihlerinde falanca markanın reklam çekimi seçmeleri için randevunuz var diye. Ayyy bir heyecan yaptım ki hayatta heyecanlanmam böyle konularda. 
Tamam dedim gidiyorum bu sefer :)) Daha önce bir kaç sefer aramışlardı, içime sinmemişti. Neyse zaten geceden başladı kafamda sorular, hayaller, ne yaptıracaklar, yapabilecek miyim diye. Böyle böyle zar zor uyumuşum. Sağolsun oğlum da gece hiç uyanmadı güzel bir uyku çektim. Sonra bir baktım sabah olmuş. 
Gülsüm geldi, dedim bugün temizlik yok Beren var senin için :) Kahvaltı, oyun hepsini Gülsüm'e bırakıp hemen kuaföre gittim, zaten iki tutam saçım var ama illa fön çektirmek lazım adettendir. Ayy bir dert aldı beni ne giyeceğim diye. Adamlar iyi mimik yapabilen diyor ben düşmüşüm kıyafet derdine. Neyse öyle böyle giydik birşeyler koştur koştur gittim ajansa. Allahtan ilk gidenlerdendim de kimse yoktu benden önce. 
İlk önce elime senaryoyu tutuşturdular. İçinde şaşkınlık var, mutluluk var, dalgınlık var, var oğlu var. Dedim İrem kızım yaparsın sen bunu da. Gittim hemen tuvalete, aynaya bakıyorum mimikleri yapıyorum ama hem deliyim hem eğleniyorum. Neyse kendi kendime ayna karşısında geçen birkaç dakika sonrasında çıktım tuvaletten. İçeride neyle karşılaşacağımı da bilmiyorum ki, kaç kişi var, ne yapacağız oooo bir sürü boşluk. Bir de çalışanlardan biri ben çıktıktan 5 dakika sonra tuvalete girdi, bağıra bağıra çıktı " offff kim girdi bu tuvalete yaaa diye", uzattım kafamı " ben girdim demin ama sorun nedir" diye. Meğerse klozeti kullanan birine küfür ediyormuş, dedim o ben değilim. Delirdim kendim kendime sadece içeride biraz. Neyse iki dakika önceki gerginlik kahkahalara bıraktı yerini, rahatladım ben de. 
Ve o an geldi. Bir kız çıktı odadan hazırsanız buyrun diye. Girdim başka kimse yok. Süper! Kız kısaca ne yapacağız ondan bahsetti, o an hatırladım ki biz de reklam çekimlerinde cast için bunu hep yaptırıyorduk zaten. Neye bu kadar heyecan yaptıysam. Neyse kapı kapandı benim içimdeki heyecan da kapının arkasında kaldı.İlk önce bir fotoğraf çekildi. Sonra bir tanıtım videosu. " İrem Alabacak, 1982 doğumluyum, 1.65 boyunda,49 kilo bir kişiyim. Daha önce bir reklam tecrübem olmadı." Sonra, üzül dediler, üzüldüm. Mutlu ol dediler, mutlu oldum. Kızgın ol dediler, kızdım. Dalgın ol dediler, dalgın oldum.Oldum mu bence oldum :)
Sonrası malum, döncem ben sana...
Aman bu da böyle bir anı oldu işte. Ama motivasyon sağladı mı bence sağladı. İlerde ünlü biri olursam kalsın bu ilk anım :) 
Dipnot: Yaşımı sorduklarında 31 dedim ya, kendimi yaşını başını almış hala figüranlık sıralarında bekleyen teyzeler gibi hissettim. Ne yapayım benim ruhum genç! Bu da böyle bir yazı oldu işte!!

6 Şubat 2013 Çarşamba

18 aylık bebeğin doktor kontrolü!

4 Şubat'ta paylaşmış olduğum yazıdan da anlayacağınız üzere Beren 18 aylık minnoş bir bebek. 15. ayda yaptırmış olduğumuz aşı ve rutin kontrol sonrasında sıra 18 ay aşıları ve kontrolüne geldi.
Bu sabah nasıl tersimden kalkmışım anlatamam, Beren'e kahvaltı yedirmek, altını değiştirmek ve giydirmek tam bir mücadele oldu benim için. Hızlı hızlı doktor randevumuza hazırlanmaya çalışırken bir yandan da bu ters modumla baş etmek durumunda kaldım. Neyse bir şekilde kendimi sakinleştirip oğluşumu da aldım koyulduk doktor yollarına.

Beren, Ümraniye Hisar Hastanesinde doğdu. Sonrasında da çocuk doktorumuz İzlem Hanım'ı çok sevdik aşılar, rutin kontroller hepsi için oraya gitmeye başladık. Hem sevdiğimiz bir hastane, hem de eve yakın :)) Daha ne isterim. Gider gitmez kontrol için odaya girdik.
Beren doktor kontrollerinde çok sakin oluyor. Merak ediyor ne yapıldığını, steteskop en ilgisini çeken alet ezelden beri. Bugün de ben üzerini çıkarırken muayene yatağı üzerinde duran steteskopu aldı hemen eline, göğsüne tutup bana bakıyor. Tam yemelik! Doktorumuz geldi, göğsünü, sırtını dinledi. Pipiyi kontrol etti. kulaklar, ağız, burun hepsine baktı, çok şükür sıkıntı yok.
Boyu 82 cm, kilosu 10700 gr.
Bu ayda hepatit A ve karma aşı oldu. İlk aşı ( hangisi bilmiyorum) pek yakmadı sanırım suratını buruşturdu sadece ama ikincisi biraz yaktı ağlamaya başladı Beren. Neyse ki oyuncaklar çabuk dikkatini dağıtıyor da ağlaması durdu başladığı gibi .Ama İzlem Hanım'a çok gücenmiş kapıdan çıkana kadar parmağıyla gösterip birşeyler söylendi.


Anne olanlar bilirler bebeklerin bıngıldağı, kapanma süresi çok önemlidir. Normalde 18 ayda bıngıldağın kapanmış olması beklenir. Bizimkinin bıngıdak tam kapanmamış henüz. Ama kafa çevresi boyu normal, yine de D vitamini ve tiroit testleri istendi. Girdik yan taraftaki hemşire odasına, daha minnoşun ağlaması yeni bitti derken bir de kan verme faslımız başladı. Allahtan bu süreç acı veren bir süreç değilmiş de ağlamadan atlatabildik.

Bir de bu ay için göz kontrolü istedi İzlem Hanım. Hemen üst kattaki göz bölümüne gidip göz muayenemizi de olduk. İlk önce bir aletle fotoğraf çeker gibi iki göze de bir alet tutuyorlar. Bu göz numarasını belirleyebilmek için. Sonra Beren kucağımda muayene sandalyesine oturduk. Üzerinde çizgi film kahramanları olan kartları sağa, sola, yukarı,aşağı oynatarak iki göz arasındaki kasların koordinasyonuna bakıldı, sonrasında ışıklı bir aletle gözlerine bakıldı Beren'in. Göz aletleri hep ışıklı olduğu için takip ettirmek çok zor olmadı. Sonuçta 0-2 yaş dönemindeki çocukların göz yapısı dolayısı ile bu dönem çocuklarda az miktarda astigmat görülürmüş. Bunun 5 yaşa gelene kadar geçmesi bekleniyor. Bunun dışında göz kaslarında herhangi bir koordinasyon bozukluğu çıkmadı. Bu da göz tembelliği konusunda içimizi rahatlattı. Fakat ebeveynlerde göz bozukluğu olunca çocuklarda da %45 oranında göz bozukluğu olabilirmiş ve bu ilkokul çağında ortaya çıkarmış. Özellikle bilgisayar oyunlari, PSP gibi göz takibi gerektiren oyunlar da miyopu tetiklermiş. ( Bu da ek bir bilgi olsun sizlere :)) Yani benim gözümün 5 numara miyop olması Beren için hiç de iyi bir haber olmadı. Neyse ilerleyen zamanda göreceğiz. Şimdilik bir sıkıntı yok.
Kan tahlili sonuçlarımızı öğleden sonra aldık. Tiroit ve D vitamini değerleri normal çıktı. Böyle durumlarda 30. aya kadar bıngıldağın kapanması normalmiş. Kansızlık yok ama Demir deposunda biraz eksiklik var. Bunu da gıdalarla takviye edeceğiz. Kuru bakliyat, mercimek ve kırmızı et  demir bakımında oldukça zenginmiş, bunlardan tüketeceğiz.

Tabi bu güzel haberler ile birlikte sabahki nemrutluğumdan eser kalmadı :))

Bizim kontrolümüz böyle geçti, hem meraklısı ile paylaşmak hem de blogumda bu günün kaydı olsun diye yazdım bu yazıyı.. Sağlıklı günler dilerim!

4 Şubat 2013 Pazartesi

Filmlerle Psikoloji Atölyesi Deneyimi!

Aralık ayında kardeşim Meloş'dan bireysel emeklilik hobi kulübünün farklı aktivitelerini içeren bir mail aldım. İçinde değişik değişik workshoplar vardı. Neyse bütçemize baktık, içeriklere baktık falan derken ilginç gelen iki workshop'a gitmeye karar verdik. Biri fresh makarna yapımı ve değişik italyan sosları öğrenilen bir aktiviteydi. Biraz daha sonraki bir yazımda bu deneyimi, makarna yapımını ve lezzetli italyan sosların tariflerini  de paylaşacağım. Ama şimdi diğer aktiviteden bahsetmek istiyorum.

Adı " Filmlerle psikoloji atölyesi". Görür görmez ilgimi çekti, içerikte çok detay olmadığı için büyük bir merakla günümüzün gelmesini bekledik. Bu arada kime söylesem böyle bir atölye var gideceğiz diye," Alfred Hitchcock" filmlerinden girdiler," Criminal Minds" dizisine kadar gitti sonu. Biz de psikopat gibi hiç okumadan, araştırmadan merakımızı büyüterek gittik mekana.

Gittiğimiz yer Nişantaşı'nda farklı içerikli atölyeler hazırlayan "İstanbul Film Akademi"  . Böyle ara sokakta, bir apartmanın üçüncü katında bir yer. Zaten anlamadık girdik sokağa, apartmanı bulduk ama hiç de içinde ofis tarzı olabilecek bir yer gibi değil. Bildiğin yurdum Nişantaşı ahalisinin evlerinin bulunduğu bir apartman girişi. Melike'ye dedim arayalım girmeden yanlış yere mi geldik falan neyse aradık. Yanlış hatırlamıyorsam Veysi Beydi aradığımız kişi. Biz kaybolduk falan derken yukarıdan" HOP" dedi biri. Baya yarı beline kadar aşağı sarkmış buradayım gelin kapıyı açayım falan diyor. Neyse girdik apartmana :)

Bugün oğlum tam 1,5 yaşında!

Vay be zaman ne çabuk geçti...Daha dün gibi Beren'i kucağıma aldığım gün. Derler ya ömür geçiyor gibi bir giriş yapmayacağım tabi ki de :)) Şaka bir yana ne güzel geçti bu bir buçuk sene. Ayyy ne çok şey oldu aslında bu süreçte.

Nasıl başladı bu hikaye..

 4 Ağustos sabahı hiç uyumadan (heyecan tavan tabi) hastaneye gittik maaaaile :) Hayatımın en mutlu en heyecanlı günüydü diyebilirim. Hep diyorum ya kalabalıkları severim diye herkesi diktim sabahın köründe ayağa! Sevgili komşularımız, Moriz Fotoğrafçıları Yasime ve Gözde de bizimle birlikte tüm bu süreçte koşturdular sağolsunlar. Ameliyat zamanı geldi, ben güya epidural anestezi ile sezaryen olacaktım ama 50 kişide bir olan bana denk geldi. Epidural tam tutmadı, genel anesteziye aldılar. Şimdi düşünüyorum da aslında iyi ki de böyle olmuş. Neyse ameliyathane maceralarım aslında ayrı bir yazı konusu ama küçük detay vermeden edemeyeceğim, ben yılların lens kullanıcısı olarak bebeğimin doğumunu göreceğim diye lenslerimle indim ameliyathaneye, durum genel anesteziye dönünce bu sefer lensleri çıkarmak gerekti. Kollarımda kablolar, elimde serum, lens kutusu aratıyorum millete. Neyse çok geçmeden bulduk, lensler çıktı, fotolar çekildi ve saniyeler içerisinde daldım uykuya. Gözlerimi açtığımda yanımda bir hasta bakıcı vardı boş bir oda da ( ayılma odası), ilk sorduğum soru lenslerim nerede acaba oldu. Sonra bebek iyi mi, nasıl geçti gibi tipik endişe soruları. Sonraki bir kaç saat çok net değil, hatta hiç net değil, direk hatırlamıyorum.


3 Şubat 2013 Pazar

İnanılmaz ama gerçek, ben örgü örüyorum!!

Seneler önce başlamıştı aslında benim örgü örme sevdam, ama solak olmam sebebi ile herkesin öğretememe durumu, sabrımın yeterli olmaması gibi sebeplerden başladığı gibi bitmişti. Hamileliğim sırasında yine bir gaza geldim bebek battaniyesi öreceğim oğluma diye, gittim yumuşak yumuşak bebek ipleri aldım, şişler aldım bir gaz başladım battaniyeye. En kolay örgü haroşa dediler, başladım haroşa ile örmeye. Fakat solak olduğum için yanlışlar yaptığımda sorabileceğim tek kişi kardeşim ve annem. E onlar da hemen her zaman yanımda olamıyorlar. Yanlış yapıyorum annemi görene kadar bekliyor şişte battaniye. Sonra olmayacak bu iş böyle dedim yanlış düzeltmeye çalışarak başladım haroşa battaniyeyi örmeye. Tabi ki de bittiğinde battaniyede bir sürü delik, kaçmış ilmekler, ters atılmış ipler ohoo bir şenlikli oldu ki sormayın. Allahtan ipin cinsi biraz pofuduktu da çok belli olmuyor bu hatalar :))


Sonra zaten Beren geldi, sadece yemek yemek ve uyumaya zaman bulabildiğim bir dönem başladı. Örgü maceram da yukarıda görmüş olduğunuz battaniye ile bitmiş oldu. Aradan geçti bir sene, sevgili arkadaşım o zaman komşuyduk, Sedoş oğlu Efe'ye minik minik yelek, süveter falan örmeye başladı. Bize geliyor elinde rengarenk ipler sohbet ederken başlıyordu örmeye. Ben yine gaza geldim. ( zaten çok kolay gaza gelirim :)) Dedim bu sefer olacak, ama her şeye çalıştığına güvendiğim kafam bu işe basmıyor bir türlü. Düz örgü nasıl olur, ters için ip nerden atılır. Ama içimde kalmış, oldum olası başarısızlığa tahammülü olmayan ben yine bir gaz Seda'dan aldığım bir yünle işe koyuldum. Beren'e süveter öreceğim dedim, bu sefer yapabilirim. Bir şekilde ters ve düz örgü tekniklerini kafama vura vura ezberledim. Başladım örmeye, kol kısmına geldim, yine sora sora Bağdat bulunur mantığı ile oradan buradan internetten çabalayarak kol kesme, yaka kesme işlemlerini de uyguladım bir şekilde ve tabi ki de sonuç bir hüsran. Yaptığım şey ne süvetere, ne yeleğe hiç bir şeye benzemiyor. (bkz. foto :)) Hatta sevgili yardımcım Gülsüm Beren'in üzerinde süveteri görür görmez "Dilek ağacı gibi olmuş bu ya" diyerek beni karmaşık duygular içinde bıraktı.Tabi her tarafından ipler sarktığı için aslında yaptığı benzetmede çok da haksız sayılmazdı. Üzülsem mi o kadar emeğime, gülsem mi ağlasam mı bilemedim gerçekten.

Hüsranla sonuçlanan ilk kıyafet örgü deneyimim