31 Ocak 2013 Perşembe

Şimdi KindyRoo'lu olduk!







Annesinden sonra artık 18 aylık bebeğim Bero da okullu oldu. Okul diyorum ama bu bildiğimiz okul öncesi anaokulu ya da oyun gruplarından değil. O yüzden aslında " Şimdi KindyRoo'lu olduk!" demek daha doğru olacak. Bu yazımda Kindyroo nedir, biz orada neler yapıyoruz, bebeklerimiz nasıl vakit geçiriyorlar, yaptıkları onlara nasıl bir geri dönüş sağlıyor bunlardan bahsetmek istiyorum.

 Çocuklarını başarılması gereken bir proje olarak gören annelerden değilim. Sadece özellikle 0-3 yaş dönemin öneminin farkında olan bir anneyim. Bu dönem bebeklerimizin en hızlı geliştiği, dışarıdan alacakları uyaranların çok önemli olduğu bir dönem. Bir proje tamamlamıyoruz belki ama çok daha önemlisini yapıp sıfırdan bir birey yetiştiriyoruz. Bu yüzden yoğun iş hayatıma ara verip canım oğlumla bu dönemde ne kadar vakit geçirirsem o kadar iyi olur dedim, ne de güzel oldu :)

Kindyroo, kısaca 30 yıldır dünyada bulunan, Avustralya'da bulunmuş 0-5 yaş dönemi çocukların tüm gelişim basamaklarını kapsayan bir program. Her hafta içeriği değişen görsel ve nörolojik temalar ile haftada bir saat süren bir çalışma yapılıyor. Her tema çocukların hem fiziksel hem de zihinsel olarak çift taraflı  gelişimini sağlıyor. Örneğin "alansal farkındalık" bir çocuğun hem yere çarpmadan yürüyebilmesini hem de satır aralarını kullanarak yazabilmesini sağlıyor. Ya da "denge ve duruş" hem iyi bir kas yapısı,güzel duruş ve iyi bir vücut gelişimi hem de algılardan mesajların tam olarak alınması ve ileride derslere tüm dikkati verebilmesini amaçlıyor. Bu, çocuklarımıza verebileceğimiz en değerli hediye. Ayrıca tüm bu gelişim süreci sırasında çocuklar hem ebeveynleri ile hem de arkadaşları ile çok keyifli vakit geçiriyorlar. 
Hamilelik sonrasında işten ayrılmadan önce birlikte çalışma fırsatı bulduğum sevgili arkadaşlarım Neslihan ve Nihal, Ataşehir Kindyroo'nun sahipleri. Ben ve çocuklarının gelişim sürecinde benim gibi düşünen bir çok ebeveyn de bu okulun öğrencileriyiz. Evet öğrencileriyiz dedim çünkü aslında bu program öncelikle çocukların ilk öğretmenleri " anne ve babaları" eğiten bir program. Biz çocuklarımızla birlikte öğreniyoruz sonra onlara tekrar ettiriyoruz.

29 Ocak 2013 Salı

İromaniac rüyalar!



Oldum olası rüyalarım hep olaylıdır benim. Çocukluğumdan itibaren neredeyse her gün rüya görür, ertesi gün de gördüğüm tüm rüyaları ince detayları flulaşmış olsa da hatırlarım. Benim rüyalarımda genelde bir aksiyon, kovalamaca, kan, terör, aşk ve acı vardır. Sabah uyandığımda çoğu zaman etkisinden kurtulamıyorum. Neredeyse tüm gün boyunca duygusunu yaşıyorum. Çocukken halk dilinde "karabasan" olarak anılan, bilim adamlarınca uyku felci olarak açıklanan durumu sürekli yaşardım. Büyüdükçe etkisi azaldı bu sefer de rüyalarımın içerikleri aksiyona dönüştü. Yazının ilerleyen kısımlarında aklıma kazınan bir kaç rüyamdan da bahsedeceğim. Şimdi kısaca hemen hemen herkesin başına en az bir kere de olsa gelmiş olan "karabasan" konusundan bahsedeceğim. Halk dilinde bu şekilde ifade edilen olayın açıklaması aslında çok basit. Bizler yine de olaya doğa üstü varlıkları eklemeyi çok seviyoruz. Bilim adamlarına göre "uyku felci" şu şekilde açıklanıyor; "Uykunun bazı evrelerinde uyanılması halinde uyuma doğal döngüsünü sürdürmekte ve bilinç tam olarak açık olsa bile beden kımıldayamamaktadır. Bu durum, kişinin bilincinin tamamen açık olmasına rağmen hareket edememesine sebep olur. Ayrıca bu durum ile birlikte hipnopompik sanrılar olabilir." İşte bu hipnopompik sanrılar bizlere anlatacak korkutucu hikayeler için güzel bir zemin hazırlamakta, ister öyle olsun, ister başka açıklamaları olsun "karabasan" kelimesi bile insanı korkutmaya yetiyor :)



Benim ilk karabasanım ortalama 5-6 yaşlarımda ortaya çıktı. Aynı rüyayı sürekli görüyordum. O zaman yaşım itibariyle içerik biraz değişikti tabi. Bir sürü çizgi film kahramanı yamyam ( siyah tenli, kafalarının üzerinde kemikler olan) peşimden gelip beni kazana atmaya çalışıyordu.

Beren ve Patik

Aslında bu konudaki yazımı daha sonra yazacaktım ama sevgili ilkokul arkadaşım Elvin'den istek geldi başa aldım. Köpekle yaşam bir konu, köpek ve bebekle yaşam bambaşka bir konu. 1 Ocak 2009 doğumlu Patik Şubat ayının ortalarında ailemize katılan bir Golden Retriever. Daha 45 günlük, avuç içi kadar bir minnoştu. Kucağıma ilk aldığım zamanki hislerim, anılarım dün gibi aklımda. Kucağıma aldığım dakikadan itibaren söylenmeye başlamıştı. o da benim gibi Bursa doğumlu, İstanbul'a bir koli içinde otobüsle gelmiş. Hala yolculuk travmasını atlatamadı. O gün kucağıma aldığımda ne için söylendiyse bugün aradan 4 sene geçmesine rağmen arabaya bindiğinde aynı şekilde söylenmeye başlar. O da kucağıma aldığım gün benim oğlum oldu. Onun için evin bir odasını tahsis ettik. Yerlere muşambalar, üzerine gazete kağıtları serdik. Gecede en az  5-6 kere uyanıp çişini yapardı, ben de onunla uyanıp gazete kağıtlarını değiştirirdim.( Beren bile, doğduğundan beri gece bu onun kadar uyanmamıştır.)  Köpeklerin tuvalet eğitimi yaklaşık 3-4 aylıkken tamamlanmış oluyor. En azından biz bu dönemde hallettik tuvalet konusunu. O zamandan gece bir bebek için uyanmaya alışığım yani :) Bir köpekle yaşamak onun tüm sorumluluğunu almak, onu beslemek, tuvalete çıkarmak, hasta olduğunda yanında olmak, ona bakmak hem çok kolay hem de çok zorlu bir süreçti. Ama eve geldiğinizde gördüğünüz mutluluk, hoplamalar, yalanmalar tüm günün stresini üzerinizden atmanız ve onunla farklı bir dünyaya dalmanız için yeterli.  Patik bize ilk geldiği dönemde ben çalışmıyordum, onu  ben büyüttüm, ben eğittim, canımdan bir parça o da benim..



   
Ben hamile kaldığımda Patik 2 yaşındaydı. Herkes bebek geldiğinde Patik ne olacak derdine düşmüştü. Herkese tek cevabımız " Ne olacak birlikte büyüyecekler" oluyordu. Patik yapı olarak da çok sakin bir köpek, hiçbir zaman hırçın, aksi bir köpek olmadı. Onun tek derdi oyun oynayalım, mama yiyelim, koşalım, zıplayalım. Hamileliğim süresince farklı olarak yapılan tek müdahale Patik'in parazit ilaçlarının zamanını arttırmak oldu. Normalde iki ayda bir yapılan iç-dış parazit 45 günde bir yapılmaya başlandı. Bunun dışında Patik'in rutininde herhangi bir değişiklik olmadı. Bu dönemde Patik'i eğiten arkadaşımız Ahmet Okay'a danıştık. Doğumdan sonra ne yapacaktık, nasıl davranacaktık, kıskançlık olur muydu vs. Öncelikle Patik cinsi itibariyle itaatkar bir köpek, iç güdülerinde hep bir sürüye ait olma hissi var. Biz de onun sürüsü, ben de ( onunla daha çok vakit geçiren dominant karakter olarak beni seçti) bu sürünün lideriydim. Yeni gelecek bir bebek sürüsüne katılan korunması gereken biriydi. Köpekler biz insanlarla aynı duygulara sahip değiller, onlar kıskanmıyorlar, sinirlenmiyorlar ya da darılmıyorlar aslında. Her hareketlerinin kendi dünyalarında farklı bir anlamı var ama biz onların hareketlerini kendi dünyamızdaki duygularla yorumlayıp, buna göre karar veriyoruz.

28 Ocak 2013 Pazartesi

Öksürük reçeteleri

Geçen hafta Cumartesi günü İstanbul Üniversitesi Beyazıt kampüsünde sınavlarım vardı. Evet yeniden öğrenciyim. Uzaktan eğitim ikinci üniversite fırsatını değerlendirdim, Sosyoloji öğrencisi oldum tekrar. Tabi konumuz bu değil belki detayları başka bir yazıda paylaşırım. Cumartesi günü Seda ile sınavdan çıktıktan sonra Mahmutpaşa yokuşundan Eminönü'ne, oradan Sirkeci'ye bıraktığımız arabanın yanına gideriz diye plan yaptık. Aslında her şey çok güzel başladı, sınavlar iyi geçti, çıkışta meşhur bir dönercide dönerimizi yedik, yavaş yavaş aşağı inerek yün alacağımız Kürkçü hana geldik, alışverişimizi yaptık. Dışarı çıktığımızda yağmur yağmaya başlamıştı, ama öyle böyle değil. Sirkeci'ye varana kadar çoraplarım, sırtım sırılsıklam olmuştu. Bir de trafiğe kaldık iyice üzerime yapıştı kıyafetlerim. Sonrasında gitmemiz gereken bir doğum günü vardı o halde doğum gününe de gittik. Ben tabi ıslak ıslak donma tehlikesi geçiriyordum. Tabiki de ertesi gün boğazım ağrıyordu sabah kalktığımda, ama Pazar günü de sınavım olduğu için pek dinlenme fırsatı bulamadım. Yine de bünyem direndi hastalığa, akşam üzeri boğaz ağrım geçmişti ama nezle başladı bu sefer, onu da devrilmeden bir şekilde atlattım. Aradan birkaç gün geçti bu sefer öksürük başladı. Artık geceleri öksürmekten uyuyamaz oldum. Sadece kuru kuru öksürüyorum, ne boğaz ağrısı ne başka bir şey. Boynumun içine bir yumak oturmuş gıdıklıyor sürekli. Eskiden beri ilaç almaktan çok haz etmem. Aile büyüklerimizin reçetelerini denemeden doktora da gitmem. Hemen birkaç tarifi denedim, çok da iyi ettim. Öksürüğüm azaldı, kısa süre içerisinde de beni terk etmesini umut ediyorum. İlgilenenlerle paylaşmak istedim hem pratik hem de çok faydalı. Tabi ki de baş rolde BAL var.

26 Ocak 2013 Cumartesi

Anne olunca...

Bu yazımda biraz kendimden bahsetmek istedim, kimdir bu kadın, nasıl biridir..Her insan için kendini anlatmak zordur, ben en başından başlamak istiyorum. 9 aylıkken yürümeye ve konuşmaya başlamış içi içine sığmaz bir bebekmişim, zaten o gün bu gündür hep bir koşturmaca hep bir şeyler anlatmaca, durduramamış kimse beni. Aslında her şey güzeldi benim hayatımda, beni çok seven bir ailem, başarılı bir okul hayatım, tatillerde gezdiğimiz bir sürü yer, güzel imkanlar vs. Sonra gençlik geldi, delikanlılık, özgür ruh halleri. Kendime çok çevreme az değer verir oldum. Hayat benim için kaçırılmaması gereken fırsatlar haline dönüştü. Şimdi düşünüyorum aslında ne kadar da bencilce sevmişim kendimi. Demiştim ya kalabalıkları severim ama etrafta çok insan olunca kim dost kim düşman ayırmak da zor tabi..Çok güvendim herkes kadar kalbim kırıldı benim de, sonra bir gün söz verdim kendime bu hayatta benden değerli kimse yok, benim hayatımdan önemlisi yok, kimsenin seni üzmesine izin vermek yok! İşte o gün ben de kalp kırmaya başladım. Kimseyi umursamadan sadece kendim için yaşadım. Yine çok sevdim yine sevildim ama elini uzatan herkesin eli havada kaldı. Aslında kötü biri değildim isteyerek kimseye kötülük yapmadım bunun için vicdanım çok rahat ama çok bencildim. İş hayatında da, özel hayatımda da böyleydim. 20'li yaşların başı hem çok güzel hem de böyle dalgalı geçti benim için. Benim için en değerli ailem ve bendim.Zaten sevgili babam, canım annem ve birtanecik kardeşim olmasaydı ne yapardım bilmiyorum.

25 Ocak 2013 Cuma

Heyecanlı Blogger iromania!

Sevgili arkadaşım Dışavurum uzun zamandır blog yazarı, onu ve önerdiği birçok kişiyi takip ediyordum. Eskiden beri günlük tutmayı çok severim, arkadaşlarım çok iyi bilirler ki tecrübelerimi, duygularımı aslında aklımda ne varsa paylaşmayı çok severim. ( Hatta bu yüzden biraz fazla konuştuğum da doğrudur) Şimdi fark ettim ki paylaşacak ne kadar çok şey var, neden ben de kendi blog sayfamı yaratıp oradan, buradan, her şeyden bahsetmeyeyim. İleride oğluma da güzel bir hatıra olacak diye düşündüm ve uzaktan izlediğim bu dünyanın içine balıklama girmeye karar verdim. Evet çok heyecanlıyım, neler yazacağım, kimler beni takip edecek, kimler yazdıklarımı okumaktan keyif alacak ya da hiç sevmeyecek merak içerisindeyim. Bu yüzden heyecanlıyım. Bu blogda süslü cümleler, kafiyeli metinler, imlaya önem veren yazılar olmayacak bunu biliyorum. Konuştuğum gibi yazıp, aynı heyecanla paylaşmak isteyeceğim, bundan eminim. İrem'in deli, belki manyak, çılgın, sade, ironik dünyasını paylaşacağım bu yüzden iromania oldum, ayy ne de güzel oldum :) Bu blogu açmamdaki sebep  gibi hayatımdaki birçok şeyde güzel katkıları bulunan Seda Asolar arkadaşıma da buradan teşekkür ederim.